10 Mart 2010 Çarşamba

BAŞLIKSIZ


Tohum yağar gökten.Çiçek olur,ağaç olur.Güzel olur.İnsan olur.Şiddet olur.Şiddet olur.

  Güzel olur.

Biçimsiz yazılar,bitmemiş kazılar,içinde neler var…
Karşımda durur.Leş kokulu pisuvar.Beni başından savar,başkasını şefkatle sarar.Bunların hepsi zararlı maddeler bağımlısı,içinden bir ses doğar.ŞİDDET,ŞİDDET…
Dinle beni bir müddet,toprak rahmetime hasret,hayret edilecek hususlar.Kanatsız uslar.


Rengini küfe terk etmiş demirden barakalarda kışın tir tir tir titreyerek,kalemini kağıda bulaştıran Sebastian için hiç bir şey Portella’nın eksikliği kadar soğuk değildi.Olamazdı.Zifir karanlığı yırtan sepya ışık altında Sebastian sobaya bir kürek kömür daha attı.Oda azıcık ısındı ama ruhuna dokunamadı bu sıcaklık.Sebastian’ın ruhu titredi.İçinden bir nefeslik üzüntü odaya aktı camı sardı.Buharın oluşturduğu birkaç satırlık deftere Sebastian tırnakları koparılmış parmağı ile bir şeyler yazdı.Odadaki oksijen azalırken camdaki buğu erimeye başladı.Portella’nın damarlarındaki kan aktı sanki o an yazıdan.Karıştı harfler Sebastian hüzünle baktı cama.Camdan akan sular cama vuran ışıkla bulanık bir aydınlık oluşturdu.Işığı dışarıda duran aracın kusursuz çalışan motorunun sesini de duydu.Sebastian çiftesini alıp,kapıya çıktığında araba hala çalışıyordu.Sebastian gözlerini yırtan ışığa bakarken gözlerini kastı.Kapı açıldı.Kahverengi botları ve siyah pantolonu olan birisi indi.Gözlerini ışıktan hemen hemen körleşmiş olan Sebatian karşısındaki kişiyi seçemedi.Kahverengi botlu yabancı 2 adım ileri çıkıp farlardan birisinin önüne geçtiğinde Sebastian şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez haldeydi.
Mor beresini düzeltip “Merhaba” dedi Portella…

Hiç yorum yok: